28 Temmuz 2010 Çarşamba

seftalinin tuyunu cok seviyorum gidik gidik ediyor

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Passion Pit

And everything is going to the beat
And everything is going to the beat
And everything is going

And you said it was like fire around the brim
Burning solid burning thin the burning rim
Like stars burning holes right through the dark
Flicking fire like saltwater into my eyes
You were one inch from the edge of this bed
I dragged you back a sleepyhead

They couldn't think of something to say the day you burst
With all their lions and all their might and all their thirst
They crowd your bedroom like some thoughts wearing thin
Against the walls against your rules against your skin
My beard grew down to the floor and out through the doors
Of your eyes, begonia skies like a sleepyhead

Go ahead

Şarkı - Passion Pit - Sleepyhead

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Üslup

Lev ve Lucy'nin üslupları arasındaki uçurumdan falan bahsedenler oldu msnden falan onu belirtiyim ben. Lev'i konusu daha ağır ve her şeye benzetme ya da süslü şeyler eklersem konu iyice içinden çıkılmaz hale gelecek. Bu kadar, evet. İsteyince tabii ben de "şakaklarına inen yağmur damlası yüzünü tanırcasına süzülüverdi fakat vücudunun sıcaklığında eriyiverdi" ya da "dağların üzerinde oynaşan renkler gölün içerisine yansıyor, en ürkütücü hayvanları dahi büyülüyordu" yazabilirim ama dediğim gibi o konsepte uymaz. Daha akıcı olması ve düşündürmesi gerek bana göre. O yüzden de yazdıklarım dört paragrafı aşmıyor. Çerezlik niyetine okunur falan amaç o. Lucinda ama daha dram ağırlıkta olduğundan daha ağır bir yazı tarzı var. Böyle yapma falan diyecekseniz size yazılarımın ilk versiyonunu atayım onları okuyun.

Bu da böyle kısa bir yazı olsun şu aralar hiçbişi yazmak istemiyorum ya neyse.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Arina Arëskelia

Gülümsediğini gördü. Siyah saçları rüzgârın etkisiyle yavaşça hareketlenirken ona bakıyor, saflığını, tazeliğini belirtiyordu. Çıkık elmacık kemikleri, orantılı yüz hatları ve en önemlisi damarlarında akan kan ile cezbediyordu onu. Arina, nefes almıyordu ona zarar vermemek, kokusunun ruhuna işleyişini farketmemek için. Muhteşem yaratığın yaşamasını istiyordu içten içe; kuzgunînin yeterince rahatsız ettiği biriydi ve etrafını gölgeyle bunaltmak istemiyordu. Yoksa... İstiyor muydu? Zihninden geçen anılar arasından, tuhaf bir hüzün dolu gözleriyle karşısındaki adama baktı. Nereden geldiği bilinmeyen mavi ışık saçlarını delip geçiyor, neden burada olduğunu bilmiyordu ve anlamak için tahminler yürütüyordu kafasında. Karışık, cevapsız sorulardan daima nefret edilirdi. ''Beni buraya neden getirdin Arina? Sabah da görüşebilirdik biliyorsun.'' Dişi, dudağını ısırdı. Ona söylemeli miydi? Hayır, kesinlikle yapmamalıydı bunu. Eğer Ivan ona dikkatle bakarsa anlardı zaten. Bembeyaz bir ten, sarı gözler... Yasak Orman tekinsiz bir yerdi ama çocuk sayıldıkları zaman buraya pek çok kez gelmişlerdi. Ağır adımlarıyla adama doğru süzüldü silueti. Fazlasıyla ilerledikten sonra, onun nefesini tuttuğunu fark etti, anlamıştı. ''Sana zarar vermeyeceğim.'' Melodik sesi kulaklarında yankılanırken onun fal taşı gibi açılmış yeşil gözlerini fark etti. Eski okul arkadaşından korkmuyordu değil mi? Vampirin karşısında duruyordu ilk avı. Gözlerini mükemmel yüz hatlarında gezdirerek onu taciz ediyordu. İnce, uzun parmaklarını kaldırdı ve onun buğday rengi tenine dokundu, çehresine yayılan sıcaklığı hissedebiliyordu. Ivan kendinde cesaret bulduğunda ona doğru eğildi, dudaklarının Arina'nınkilerle buluşmasına izin verdi ve genç kadın saniyelerin yavaşladığını hissetti. Sıcaklık vücudunda yayılırken uyuşturucu etkisi yaratıyordu. Ellerini onun saçlarında gezdiriyor, muhteşem duyguyu daha da tatmak istiyordu. Gözleri kapalıydı ve kendisini soyutlamıştı bulunduğu yerden. Dudaklarını, onunkilerden ayırıp boynunu ufak öpücüklerle süslüyordu. Açlık ve kan kokusuna karşı koyamayıp pişmanlık dolu havada dişlerini derisine batırdı. Kırmızıyla süslenmiş dudaklarına değen göz yaşları onu kendinden aldığında çok geçti. Ona zarar vermek istememişti, onu kendisi gibi yapmak istemişti. Bedeni titriyor yaptığının acısıyla yere düşen yaşlara bakıyordu. Ivan iyi olacaktı, bunu biliyordu. Güçlü bir çocuktu, bunun üstesinden gelebilirdi. Genç adamı sırt üstü yere bıraktı ve cebinden ipeksi, bordo bir fular çıkartıp boynuna sardı. ''Bu, seni benden korumanın tek yolu, üzgünüm. Özür dilerim.'' Giderek ten rengi soluklaşan simaya baktı, acı çektiğini bildiği gibi onu öldüremeyeceğinin de farkındaydı. Dudaklarına son bir kez öpücük kondurdu ve arkasını dönerek bir kaç adım attı. Herhangi bir şey söylemesini istiyordu, kendisini zorlasa bile. Arina'yı belki hiç affetmeyecekti, hatasını sonsuza dek yüzüne vuracaktı.
Yanından geçtiği bir gülü dalından kopardı, her ne kadar karanlık onu da zincirleyip soldurmuşsada, gülümsedi. ''Gülleri severim.''