Oğlan bir nefes aldı ve elindeki kanlı bıçağı bırakıverdi. Birkaç saniye sonra metalin soğuk zemine çarpışının sesi yankılandı. Aklında tonlarca soru vardı, cevapsız olan. Kimdi o, neden buradaydı ve bu insanlar da kimin nesiydi? Neden doğduğundan beri sadece silah olma üzerinde çalıştırılıyordu peki? Bakışları karanlık odadaki kadına çevirildi. Bunun sorumlusu oydu ve gülümsüyor muydu? Nikoloyeviç bildiği tüm küfürleri sıralamak istedi. Yapamazdı, bu kadına bağlıydı. Onu besleyen ve nasıl bir katil olacağını öğreten birine ihanet edemezdi. Ama neden? Bir köle olarak çalışmak eğlenceli değildi ki. On beş yıldır ne kışı yaşamış ne okula gitmiş ne de herhangi bir arkadaşı olmuştu. Acınasıydı bir anlamda. Ne yaptığına bak lanet kadın, bu mu seni mutlu eden? Pis işleri yaptırmak için yetiştirildiğinin farkındaydı fakat kaçarsa öldürülürdü. Eğer karşı çıkarsa ya da yanlış konuşursa yine öldürülürdü. Yine de içindeki o ses onun dışarıya çıkmasını istiyordu. İnsanların arasına karışmasını, sıradan bir hayat sürmesini. İmkansız. Boş bir odadaydılar, köşedeki pencere yerdeki cesedin -onun öldürdüğü insanın- üzerine ay ışığının vurmasına aracılık yapıyor fakat kadının suretinin belirginleşmesi için ise uzak kalıyordu. O kadar çok insan onun için öldürülmüştü ki bir yerden sonra saymayı bırakmışlardı. Eğer bir işi yıllardı yapıyorsanız ize korkutucu gelmiyordu. Nikoloyeviç de aynı şekilde hissediyordu. Sizin aksinize bir insan gördüğünde arkadaş olmayı umursamıyordu, nasıl kafasını keseceğini düşünüyordu. Odada aynı zamanda metal bir kapı vardı nereye açıldığı belli olmayan. Sadece işini halledeceği insanları veya yemeği vermek için açılıyordu, dışarısını ise hiç görmemiş olmasına rağmen rüzgar gibi kokuyordu. Nikoloyeviç'in hayatı böyleydi işte.
Oğlan yansıyan ışıktan seçilebiliyordu tamamen. Omuzların yukarısında, dalgalı koyu renk saçlar, hiç ilgi görmediğini ortaya koyan nefret dolu yeşil gözler ve görebileceğiniz en zayıf beden. Yıllardır düzgün bir şey yememiş sadece bir 'silah' olma yolunda çalışmalar yapmıştı. Bir tabancayı bir buçuk dakikada parçalara ayırabiliyor, tüfek kullanabiliyor ya da bıçak ile insan öldürebiliyordu. Eğer yanlış yaparsa kendi el ve ayak bileklerini, göğsünü yahut boynunu kanatmak zorunda kalıyordu. İşte bu yüzden de en iyisini ve en hızlısını yapmak zorundaydı. Ölmek istemiyordu. Şu ana kadar delirmemiş olmasını şanstan sayıyordu yine de kadının dediğine göre eğer mükemmel bir gizli silah olursa üzerinde çeşitli deneyler yapacaklarmış. Güçlendirmek için mi yoksa aklını yitirmemesi için mi? 'Lanet olsun. Daha on beş yaşındayım ve öldürüleceğimi biliyorum. Benim yaşımdakiler çıkma teklif edecekleri kızları ya da akşam yemekte ne yiyeceğini düşünmeli değil mi? Lanet olsun. Eğer buradan çıkarsam o orospunun derisini yüzeceğim. Bir köleymiş, nasıl cürret eder.' Yüzüne bir tebessüm yayıldı. Düşüncelerinin korkutucu muydu? Siktir olup gitsinler o zaman bunların hepsi onların suçuydu. Eğer bıraksalardı ailesi hayatta olacaktı, eskiden bir mafyanın oğlu olduğuna inanamıyordu. Şu an sadece bir denekti. Aptal, çocuk denek.
Kadın, çocuğa yaklaştı ve omzunun üzerinden yerdeki bedene baktı, Nikoloyeviç de ona. Oğlan ağzının kenarındaki kanı silmek için hamle yaptı fakat elinin halini görünce vazgeçip elini üzerindeki gömleğe sildi. Haftada bir yeni kıyafet ve duş almasına izin veriliyordu zaten, ancak o zamana dek her yeri kan oluyordu. Bir hayvan gibi yaşatılmak fazlasıyla zordu. Kadının yüzü tepkisizdi. Mutlu mu olacaktı yoksa yine başka cinayetler mi işlemeliydi? Memnun olmazsa ne yapacağını biliyordu, yerdeki bıçağı alıp kendi kanını akıtacak ardından diğer insanlara yönelecekti. Kadının yüzüne bir tiksinme ifadesi yerleşti. "Benimle dalga mı geçiyorsun? Bir adamı parçalara ayırman yarım saat almış olamaz. Unutma, sen sadece bir canavarsın anladın mı? Ona göre davran. Ne yapacağını biliyorsun. Yemeğin birazdan gelir. Görüşürüz." Kadın hızla arkasını döndü, kuzgunî siyah saçları havada dalgalandı. Bu da ne demekti? Soluk soluğa kalmıştı zaten onu öldürürken bir de daha hızlı olmasını mı istiyordu? Seni kaltak. Nikoloyeviç yerdeki bıçağı aldı ve titrek bir sesle cevap verdi. Bu işe yararsa kaçabilirdi. "Evet, tamam. Ama ondan önce senin derini yüzeceğim kadın. Yıllardır burada kapalı kalmayı, yemin ediyorum ki o canavarın çığrından çıkmasını sana göstereceğim."
Kadın arkasını döndü, Nikoloyeviç'e küçümsercesine baktı ve tüm gücüyle oğlana tokat attı. Oğlan bu hamlenin üzerine dengesini kaybedip yere yığıldı. Boyundan büyük m konuşmuştu, o sınırı geçmiş miydi? Bedeninin ne denli zayıf kaldığını görememişti sadece. İki gündür uyumamıştı ve tek yaptığı elindeki bıçağı oradan oraya savurmak olmuştu. Yavaşça doğrulurken ağzındaki kan beyaz gömleğinin üzerine döküldü. Başaramamıştı, lanet. Kadın bir kahkaha attı. "Seni duyamadım? Tekrar söyler misin? Seni iğrenç köpek. Bunun için de cezalandırılacaksın, kaç gün yemek yemeden yaşayabilirsin acaba? Aa ölmek istemiyorsan öldürdüklerini yemek zorunda kalacaksın o zaman." Nikoloyeviç'in gözleri irileşti, yamyamlaşmann lüzumu yokt. Yaşaması onun için değil onlar içindi ayrıca. Ayağa kalktı tekrardan, bir kaç kez sendeledi ve ardından dengesini sağlayabildi. Sonra kendi haykırışını duydu, elini kesen fakat sıkıca tuttuğu bıçağı hissetti ve kadına doğru koştuğunun farkına vardı. Kadın ölebilir miydi, öldürebilir miydi yoksa buradan çıkmak için bir kadını öldürmekten fazlası mı gerekiyordu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder