Gözlerini açtığında her yer, hafızası gibi karanlıktı. Ne olmuştu? En son kadına saldırmaya çalıştığını ve yüzüne fışkıran kanı anımsıyordu. Kimin kanıydı? Kadını öldürebilmiş miydi yoksa yaralanan kendisi miydi? Acı hissetmiyordu ama sadece kas ağrısı belki. Ağzında kan ve deri tadını almasıyla ürperdi. 'Tanrım. Canavarım ben değil mi, iğrenç. En azından öldürülmesi gerektiğini öldürdüm.' Kadının söylediğini yapmıştı işte, içindeki canavar mı demişti o, hatırlamıyordu. Bir kahkaha attı, canavar ha? Öyleyse canavardı o, buradan çıkabilirdi. Gözleri karanlığa alışınca doğrulmaya çalıştı. Eli yerdeki kandan dolayı kaydı ve tekrardan sırtüstü yere yığıldı. Kemikleri acıdığında ancak fark edebildi üzerinde başka bir şey olduğunu. Eli karnının üzerindeki şeye gitti. Yuvarlak bir şey, neydi bu? Gözleri yavaşça oraya doğru çevirildi, göreceği şeyden korkarak. Eğer oradaki kadının kafası ise canavar olduğunu kabullenmek zorunda kalacak aynı zamanda buradan çıkabilecekti de. Gördüğü şey ile tiz bir ses yankılandı odada, oğlan geriye doğru atıldı. Bir baş olduğunu biliyordu fakat bu sefer ortada bağlı olduğu bir beden yoktu. Ayrıca kesiliş biçimi, kadının kafası dişler ile mi boyundan ayırılmıştı yani? Nasıl bir şeytandı o? Gözleri kendisine çevirili başa bakakaldı.
Öyleyse başarmıştı. Fakat bunun sevinecek ne yanı vardı sanki? Birini öldürmüştü, parçalara ayırmıştı dişleriyle. Onun derisini çiğnemişti. Bu düşünceler sadece midesini bulandırırken nasıl yapabilmişti? Şimdi dışarıya çıksa bile diğer insanları öldürmeyeceğini nereden bilecekti ki, hayır, bilemezdi. Yere kan ve deri tükürdü. Lanet olsun. Hayattan nefret ediyorum diye mırıldandı kendi kendine. Hırstan mı yapmıştı bunu yoksa gerçekten de aklını mı kaybetmişti? Bu imkansızdı, değil mi? Şu an düşünebiliyor ve kendi başına hareket edebiliyordu. Kendisindeydi tamamen. Ne bir rüyadaydı ne delirmişti ne de bu saçmalıktan kurtulmaya cesareti vardı. Korkuyordu. Dışarı çıktığında tekrar yakalanacak ise başka bir öğretmen bulup tekrar aynı şeye devam ederlerdi. Kurtulmak istiyordu, normal bir çocuk gibi yaşamak istiyordu. Sıradan bir okula gidip sıradan şeyler yapmak, bilirsiniz. Şimdi, Bayan Kendisini Çok Büyük Gören ölmüştü ve bu onu mutlu etmişti. Mutluluk dediği saçmalık da neydi ki? Hayatı tanımayan biri mutlu olamazdı sadece uyduruyor olmalıydı.
Bir kaç saniye sonra yıllardan beri ilk kez ışıklar açıldı. Ne oluyordu? Işıktan gözleri kamaşmıştı, göremiyordu. Yine de metal kapının açılış sesini duyabiliyor ve içeriye giren kişinin adımlarını duyabiliyordu. Başka bir kurban olsaydı ışıklar kapalı kalırdı. Gözlerini araladı, kör olmaktan korkmuştu. Yıllarca karanlıkta oturmuştu sonuçta. Birden her şeyi gördü. Oda bembeyazdı, kanlar hariç. Köşedeki dünden kalma fakir adamın parçalanmış cesedini, kadının kopan başını ve bedeninin geri kalan bir kaç deri parçası ve kemiklerini gördü. Yerdeki kan gölünü gördü. En yakınındaki, aynı zamanda odadaki diğer kişiye en uzak duvara dayandı. Ağrıyan kemikleri yüzünden yavaşça yere kaydı. İkinci bir çığlığı odayı doldurdu. Vahşet. Onun yaptığı vahşet. Işıkların kapatılmasını istedi, görme yetisi yokken her şey çok daha iyiydi. Lanet olsun. Nasıl bir insan bedenleri parçalayabilir, onların derilerini yiyebilirdi? Bir kez bile olsun mu midesi bulanmazdı? Karşısındaki beyaz önlüklü adama çevirildi gözleri. Orta boylu, sıradan yüzlü koyu renk kısa saçları ve gözlükleri ile o filmlerde görebileceğiniz bilim adamlarını anımsatıyordu. Kendisinin burada olmasından sorumlularından biri olduğunu düşününce öfkelendi. 'Seni de mi öldüreyim? Şaheserime bak!'
"Aferin, denek. Şimdi benimle gel. Ve ah, beni de öldürmeye çalışırsan buradan asla çıkamazsın tamam mı? O yüzden iyi bir çocuk ol. Hey, sen beni anlayabiliyor musun?" Sessiz kalıp sakinleşmeye çalıştı. Elbette anlayabiliyordu seni aptal. Ayağa kalktı tüm ağrılarına rağmen ve adama doğru ilerledi. Dengesini zar zor sağlıyordu. Bilim adamının iyice yakınına geldikten sonra isim kartındaki adı okudu ve onunla dalga geçti. "Tabii anlıyorum, Profesör Peter Bennet. Sahte isminiz olmalı bu herhalde. Çocuklarla alay etmenize karşı devlet ne diyor ha?" Burada olması bilgi seviyesini değiştirmiyordu. Çoğu kez onlar konuşurken duyabilmişti. Devletin ne olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu aslında ya da sahte ismin. Sadece tahminlerde bulunuyordu. Adam en ufak bir tepki vermeden yanıtladı. "Anlamamışsın, biz zaten devletiz." Hey bayım devlet ne? Güçlü müsünüz? Seni öldürürsem ne olur? Kafanı parçalara ayırırsam ne olur? Sadece saçmalıyor musun sen? Hiçbir şeyden haberim yok. Nefret ediyorum bundan. Tek yaptıkları 10 yıl önce ailemi öldürüp beni kaçırmaları. Ama bu iyi bir şey miydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder